26 Mayıs 2011 Perşembe

Glikoz Şurubu ve Fruktoz

  Başta şunu söylemeliyim. Araştırıp okumaktan üşenmezseniz, en zararlı şeyin, düşündüğünüz gibi yağ ve türevleri oldugunu sanmayın. Vücudumuz için en zararlı olan şey ŞEKER dir. Şeker tüketimi düşük olan toplumların ortalama ömrü fazladır... Aşagıda sadece Glikoz Şurubu ve Fruktoz için yorumlar belirttim. Şekerden uzak durun...Meyve yiyin en azından ne diyeyim :)

-Mısırdan elde edilen bu iki tip şeker de kanser hücrelerini besleyen türdendir.

-Marketlerde gördüğümüz içeceklerin büyük çoğunluğunda mısırdan elde edilen bu iki yapay şeker türünün kullanılır.

-Ucuza geldiği ve kullanımı kolay olduğu için güneydoğuda tatlıcılarda bol bol kullanılan şurup, glikoz ya da mısır şurubudur. Tadı keskin, insanın içine baygınlık verecek denli keskindir.

-Doğrusu işlenmiş şekeri vücudunuza sokmayın

-Kullanmaktan ısrarla kaçının, kaçınmak içinse hazır reçel alırken içinde şeker olmamasına dikkat edin, turşuların bir bölümünde yer alıyor, hazır sosların, ketçapların çok büyük bölümünde var, her türlü gazlı içeçeğin içinde var, aromalı soda etiketlerini de dikkatli okuyun, yetmedi nar ekşisi sosu tarzı çeşnilerin de içinde mevcut ama en baba mevcudiyeti bisküvitler ve çukulata, ülker in pendik nişastası var, kendi glükoz şuruplarını kendi üretiyor. Dünyanın en büyük üreticilerinden. Sanıyorum şubat ayından itibaren kota yüzde 10 dan 15 e çıkartıldı. Kronik hastalıkları salgına dönüştürdüğü ve kanser, kalp, siroz, diyabet gibi çok sayıda hastalığa neden olduğu için Fransa, Hollanda ve İngiltere’de yasaklandı. En büyük üretici olan ABD’de üretim kotası yüzde 10’dan yüzde 2’ye düşürüldü.

-Tatlıcıların ekseriyası artık şerbet yapmak için bunu kullanıyor.

-Şeker pancarından yapılan şekerin kanserojen bir etkisi yok

ASPARTAM (Light ürünlerde)
SODYUM BENZOAT (Gıda koruyucusu- Ürünün raf ömrünü uzatır, kanserojen)
uzak durun!

-Artık yeni şişelenen EFES in içinde de çokça bulundugundan, eski tadı bile kalmamıstır biranın.

http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-12188/nisasta-bazli-sekerle-ilgili-bilim-kurulu-raporu.html

okuyun, araştırın olm...

23 Mayıs 2011 Pazartesi

"Neyi arıyoruz?! Aramaktan, bulmaya fırsat kaldı mı?!"

Ne arıyorsan kendinde ara..!


Kişinin değeri nedir?
- Aradığı şeydir!


Eğer sen, can konağını arıyorsan, bil ki sen cansın.
Eğer bir lokma ekmek peşinde koşuyorsan, sen bir ekmeksin.
Bu gizli, bu nükteli sözün manasına akıl erdirirsen, anlarsın ki
Aradığın ancak sensin, sen.


Madendeki inciyi aradıkça madensin.
Ekmek lokmasına heves ettikçe ekmeksin.
Şu kapalı sözü anlarsan, anlarsın her şeyi;
Neyi arıyorsun, sen osun.


Senin canın içinde bir can var, o canı ara!
Beden dağının içinde mücevher var, o mücevherin madenini ara!
A yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara;
Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara.

Mevlana

Biri 'Buda' mı dedi?!

“Buda” bir köyden geçiyordu ve insanlar gelip onu aşağılayarak en söylenmeyecek şeyleri söylediler. Buda durdu, sessizce, dikkatle dinledi ve “ Bana geldiğiniz için teşekkür ederim, ama acelem var bir sonraki köye gitmem gerekiyor, bugün size zaman ayıramayacağım yarın daha fazla zamanım olacak. Söylemek isteyip de söyleyemediğiniz bir şeyler kaldıysa Sizi yarın dinleyebilirim. Beni bugün için mazur görün” dedi. İnsanlar inanamamışlardı. Bu adam tüm söyledikleri ağza alınmayacak şeylere bir tepki vermeden, sadece dinlemiş, cevap bile vermemişti.” Bizi duymadın mı”? “Senin bunlara verecek cevabın yok mu” ? diye sordular.Buda dedi ki: “Bir yanıt istediysen geç kalmış durumdasın. On yıl önce gelseydin seni yanıtlayabilirdim. Ama on yıldır başkaları tarafından yönlendirilmeye son verdim. Artık köle değil kendimin efendisiyim, kendime göre davranıyorum; başkasına göre değil kendi içsel ihtiyaçlarıma göre davranıyorum. Beni bir şey yapmaya zorlayamazsın. Sen yapmak istediğini yaptın, kendini tatmin olmuş hissedebilirsin, ama benim açımdan baktığında ben bunların hiçbirini üzerime almıyorum ve almadığım için de bir anlamları yok. Buda, devam etti: “Birisi yanan bir meşaleyi nehire atabilir, nehire ulaşana kadar meşale yanık kalır, nehire düştüğü anda ateş söner, nehir onu soğutur. Ben nehir oldum.Bana küfür edersiniz onlar ateştir, bana ulaştıkları anda benim serinliğimde içinde ateş kaybolur, artık acıtmazlar. Siz dikenleri atarsınız, sessizliğime düşünce onlar çiçeğe dönüşür. Ben kendi yaradılışımın doğasından hareket ediyorum” der. Kendiliğindenlik budur.

Alexander Supertramp / Bakalım Hatırlayan var mı?!

Here I go again on my own

"So many people live within unhappy circumstances & yet will not take the initiative to change their situation because they are conditioned to a life of security,conformity,& conservatism..all of which may appear to give one peace of mind,but in reality nothing is more damaging to the adventurous spirit within a man than a secure future.The very basic core of a man's living spirit is his passion for adventure."~Alexander Supertramp

He chose to live life the way he wanted instead of being sucked into an artificial world where everyone constantly worries about other peoples opinion of them to the point where ir consumes them. Too much people put on a mask to hide their true self. Be who you truly are and live a life you enjoy regardless what others may say

Biri Dindar' lık mı Dedi !

" Birilerini yakalayabildiğim her yerde tartışıp duruyordum. dine saldırır, insanları bütün bu saçmalıklardan temizlemeye çalışırdım. ama nihai sonuç benim bir adaya dönüşmem oldu; kimse benimle konuşmak bile istemiyordu, çünkü bana merhaba demek bile tehlikeliydi: nereye gideceğini bilemiyorlardı. sonunda stratejimi değiştirmek zorunda kaldım.

   Tuhaf bir şekilde gerçeği arayan insanların dinlerle ilgilendiğini fark ettim. dinsiz olduğumu düşündükleri için onlarla iletişim kuramıyordum ve bunlar gerçekten de öğrenmekle ilgilenecek insanlardı. ama çoktan bir dine, bir mezhebe, bir felsefeye bulaşmışlardı ve benim bu insanları aramam gerekliydi.

   Dinlerle ilgilenmeyen ama hiç arayıcı olmayan insanlar vardı. onlar yaşamın önemsiz şeyleri ile ilgileniyordu: daha fazla para kazanmak, büyük bir önder - bir politikacı, bir başbakan, bir cumhurbaşkanı olmak. bir ülkenin başbakanı olmak isteyen adam gerçeği bulmakla ilgilenmez. ona gerçek ve başbakanlık sunulsa, başbakanlığı seçer. ilgileri rüyaya, hayale yönelikti. onlar benim insanlarım değildi ve onlarla iletişim kurmak da imkansızdı, çünkü ilgi alanlarımız kesinlikle zıttı. çok uğraştım ama bu insanlar dinle, gerçekle, önemli olan hiç bir şeyle ilgilenmediler.

   İlgilenen insanlar hıristiyanlar, hindular, müslümanlar, jainalar, budistler'di. bir ideolojiyi, bir dini takip etmeye hazırdılar. o zaman dindar olma oyununu oynamak zorunda kalacağımı anladım; başka yolu yoktu."

Osho

Ego Analizi / Osho

     Bir Zen üstadı sokak boyunca yürürken başına böyle bir şey gelmiş. Bir adam koşarak gelmiş ve sert bir şekilde ona vurmuş. Üstat yere düşmüş. Ayağa kalkmış ve önceden yürüdüğü yönde, geriye bile dönüp bakmadan tekrar yürümeye başlamış. Yanında bir öğrencisi varmış. Şoka uğramış. "Bu adam da kim? Bu nedir? Böyle birileri yaşıyorken, herhangi birisi gelip sizi öldürebilir. Ve siz adamın kim olduğunu, bunu neden yaptığını merak edip dönüp bakmadınız bile" demiş. Üstat da, "Bu onun sorunu, benim değil" demiş.
           Siz aydınlanmış birisiyle çatışabilirsiniz, ama bu sizin sorununuzdur, onun değil. Ve bu çatışmada incinirseniz o da sizin kendi sorununuzdur. O sizi incitemez. Bu bir duvarı yumruklamak gibidir canınız yanacaktır ama duvar değildir sizi inciten.
           Ego sürekli problem peşinde koşar. Neden? Çünkü kimse size ilgi göstermezse, ego acıkmış hisseder. O ilgi ile yaşar. Dolayısıyla, birisi size kızgın ve sizinle kavga ediyorsa, bu bile iyidir, çünkü en azından ilgisi üzerinizdedir. Eğer birisi severse, iyidir. Eğer kimse sizi sevmiyorsa, o zaman kızgınlık bile iyi olacaktır. En azında ilgi üzerinizde olacaktır. Fakat, kimse size hiç bir ilgi göstermezse, kimse sizin önemli birisi olduğunuzu düşünmezse, o zaman egonuzu nasıl besleyeceksiniz? Diğerlerinin ilgisine ihtiyaç vardır.
           Milyonlarca şekilde insanların ilgisini çekersiniz; belli bir tarzda giyinirsiniz, güzel görünmeye çalışırsınız, çok kibar olursunuz, roller edinirsiniz, değişirsiniz. Ne tür koşulların geçerli olduğunu sezinlediğinizde, hemen insanların size ilgi göstereceği yönde değişiverirsiniz. Bu çok derinden bir dilenciliktir  Gerçek bir dilenci ilgi arayan ve talep eden kişidir. Ve gerçek imparator da kendi içinde yaşayandır; onun kendi merkezi vardır, başka kimseye bağımlı değildir.
           Buddha bodhi ağacının altında oturuyor; o an dünya yok oluverse, Budha için bir şey fark edecek midir? Hiçbir şey. Hiçbir şey fark etmemiş olacaktır. Tüm dünya kaybolsa bir fark yaratmayacak çünkü o merkezine ulaşmıştır.
           Ya siz; şayet eşiniz kaçar, sizi boşar, başka birisine giderse tamamıyla dağılırsınız - çünkü o size ilgi gösteriyordu, özen gösteriyor, seviyor, etrafınızda dolaşıyor, sizin kendinizi birisi olarak hissetmenize yardım ediyordu. Tüm imparatorluğunuz kayboldu, siz dağılıverdiniz. İntihar etmeyi bile düşünmeye başlarsınız. Neden? Neden karınız sizi terk edince intihar edesiniz? ? Neden kocanız sizi terk edince intihar edesiniz? Çünkü kendinize ait bir merkeziniz yok. Karınız size merkezi veriyordu; kocanız size merkezi veriyordu.
           İnsanlar bu şekilde varolurlar. Böylelikle insanlar başkalarına bağımlı hale gelir. O çok derinden bir köleliktir. Ego bir köle olmak zorundadır... O başkalarına bağımlıdır. Ve sadece egosu olmayan kişi ilk defa olarak efendidir; artık o bir köle değildir. Bunu anlamaya çalışın. Ve egoyu kendi içinizde aramaya başlayın, başkalarında değil, bu sizin işiniz değildir.
           Kendinizin ne zaman mutsuz hissedecek olursanız hemen gözlerinizi kapayın bu mutsuzluğun nereden gelmekte olduğunu bulmaya çalışın ve her seferinde göreceksiniz ki, sahte merkeziniz başka biriyle çatışmakta. Siz bir şey umdunuz ve gerçekleşmedi. Siz bir şey beklediniz ve tam tersi oldu - egonuz sarsıldı, mutsuzsunuz. Yalnızca bakın; ne zaman mutsuz olursanız, neden olduğunu bulmaya çalışın.
           Sebepler sizin dışınızda değil. Temel neden içinizdedir ama siz her zaman dışarı bakarsınız, her zaman sorarsınız: Beni kim mutsuz ediyor? Benim kızgınlığımın sebebi kim? Ben kim hayata küstürüyor? Ve dışarı bakarsanız göremezsiniz. Sadece gözlerinizi kapayın ve her seferinde içe bakın. Tüm mutsuzluğunuzun, kızgınlığınızın, can sıkıntınızın kaynağı sizde, egonuzda gizli. Ve kaynağı bulursanız, onun ötesine geçmeniz kolaylaşacaktır. Eğer sizin başınıza dert açan şeyin kendi egonuz olduğunu görebilirseniz, ondan kurtulmayı tercih edersiniz çünkü hiç kimse mutsuzluğunun kaynağını anlayacak olduktan sonra onu taşıyamaz. Ve şunu unutmayın ki, egodan vazgeçmeniz için bir neden yoktur.
           Ondan vazgeçemezsiniz. Ondan kurtulmaya çalışırsanız, "Alçak gönüllü oldum" diyen, daha zor fark edilen türden bir egonuz olacaktır. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Bu kendini gizleyen bir egodur ama ölü değildir. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Alçak gönüllü olmayı kimse deneyemez, ve kimse kendi çabasıyla alçak gönüllülüğü yaratamaz, asla! Ego ortadan kaybolunca, alçak gönüllülük size gelir. O yaratılan bir şey değildir. O gerçek merkezin gölgesidir. Ve gerçekten alçak gönüllü bir adam ne alçak gönüllüdür ne de bencil. O sadece basittir. Hatta alçak gönüllü olduğunun bile farkında değildir. Eğer alçak gönüllü olduğunuzun farkındaysanız, orada ego vardır. Alçak gönüllü kimselere bakın. Kendilerinin gerçekten alçak gönüllü olduğunu düşünen milyonlarca insan vardır. Yerlere kadar eğilirler, ama izleyin onları en sofistike egoistlerdir onlar. Artık onların besinlerinin kaynağı alçak gönüllüktür. "Ben alçak gönüllüyüm" derler ve sonra da size bakıp sizin onları takdir etmenizi beklerler. Sizin onlara "Sen gerçekten alçak gönüllüsün" demenizi isterler. "Aslında sen dünyanın en alçak gönüllü kişisisin; hiç kimse senin kadar alçak gönüllü değil". Sonra da yüzlerine gelen gülümsemeye bakın. Ego nedir? Ego "Kimse benim gibi değil" diyen bir hiyerarşidir. Alçak gönüllülükle kendisini besleyebilir. "Kimse benim gibi değil, ben en alçak gönüllü kişiyim"
           Zamanın birinde: Sabahleyin hava henüz aydınlanmamışken fakir bir dilenci caminin birinde dua etmekteydi. Kutsal bir gündü ve o dua edip şöyle diyordu, "Ben bir hiçim. Ben fakirlerin en fakiriyim, günahkârların en büyüğüyüm" Birden. bir başka kişinin daha dua etmekte olduğunu fark etti. Adam ülkenin imparatoruydu ve bir başka kişinin daha dua etmekte olduğunun farkında değildi - karanlıktı ve imparator da, "Ben bir hiçim. Kimse değilim. Sadece kapındaki bir dilenciyim" diyordu. Başka birisinin daha aynı şeyleri söylediğini duyduğunda imparator dedi ki, "Durun! Beni geçmeye çalışan da kim? Sen kimsin? Bir imparator 'bir hiç olduğunu' söylerken, onun önünde aynı şeyi söylemeye nasıl cesaret edersin?"
           İşte ego böyle çalışır. Çok zor fark edilir. Onun çalışması çok kurnazca ve derindendir, çok çok uyanık olmalısınız, ancak o zaman onu görebilirsiniz. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Yalnızca tüm mutsuzlukların, acıların ego yoluyla geldiğini görmeye çalışın.

OSHO

Oldu Bitti

oldu bitti

sevinç gösterileri bitti
alacalı bir gök kuşağımda soldu gitti
ışıkları söndürüp biraz ağlayalım şimdi


02 ekim 08 milos yollarında

karanlık yazar